Hamur Çorbası Nedir? (Bir Kâse Hatır, Bir Ömürlük Hikâye)
Bazı yemekler vardır, tariflerle değil anılarla pişer. Hamur çorbası da onlardan biridir. Bu yazıda bir çorbanın içine sığan bir hayatı, bir anneyle oğlun, bir kadınla erkeğin dünyayı farklı ama aynı sofrada anlamlandırma hikâyesini anlatacağım.
Bir Kış Akşamı Başladı Her Şey
Rüzgâr camları titretiyor, mutfakta tencere sessizce fokurdayıp buhar çıkarıyordu. Ali, elinde cep telefonuyla “anne, bu kadar uğraşmana gerek yoktu” diyordu.
Funda Hanım ise elindeki tahta kaşıkla hamuru yoğururken gülümsemişti:
“Sen geliyorsun ya oğlum, gerek var.”
O an, mutfağın içini sadece hamurun kokusu değil, geçmişin de sıcaklığı dolduruyordu. Çünkü o hamur çorbası, Ali küçükken ateşlendiğinde yapılan, düştüğünde üzüntüsünü unutturan, “anne eli değmiş” bir şifaydı.
Ama Ali artık büyümüştü. Mantığı duygularının önüne geçmiş, hayat planlarla, listelerle dolmuştu.
Oysa annesinin elinde plan değil, sezgi vardı.
Hamur Çorbası: Sadece Bir Yemek Değil, Bir Bağ
Hamur çorbası… Basit görünür. Un, su, yoğurt, biraz tuz, belki bir yumurta. Ama asıl malzemesi sabır ve sevgidir. Hamur ince ince açılır, küçük parçalara bölünür, kaynar suya bırakılırken sanki her bir parça bir anıyı taşır.
Ali’nin çocukluğu da o küçük hamur parçaları gibiydi: Birinde düşüp dizini yaraladığı gün, diğerinde babasının sessizliği, bir diğerinde annesinin sabırla gülümseyişi.
Ama Ali bunları unuttuğunu sanıyordu. Ta ki o akşam çorbanın kokusu burnuna dolana kadar.
Bir kaşık aldı. Yoğurdun kremamsı tadı, nane ve tereyağının kokusuyla karıştı. Zaman yavaşladı. “Bu, bildiğim çorba değil anne,” dedi. “Bu… başka bir şey.”
“Evet,” dedi Funda Hanım, “bu senin çocukluğun.”
Bir Kadın, Bir Erkek ve Bir Çorba
Erkekler dünyayı çözmeye, kadınlar hissetmeye çalışır derler.
Ali, çorbanın tarifini almak istedi. Gramla, dakikayla, ölçüyle öğrenmek. “Kaç gram un, kaç dakika kaynatıyorsun?”
Funda Hanım kahkaha attı: “Evladım, hamur hissedilerek yapılır, ölçülerek değil.”
O an Ali anladı: Hayattaki en güzel şeyler, tarifle yapılmaz.
Bir annenin sabrı, bir eşin ilgisi, bir dostun tebessümü… Hepsi ölçüsüzdür ama kıymetlidir.
Kadınlar “neden” diye sorar, erkekler “nasıl” diye.
Hamur çorbası, bu iki dünyanın ortasında duran bir yemek gibidir: Hem strateji ister (hamur tutmazsa çorba da tutmaz), hem duygu ister (kaynarken sabırla karıştırmazsan taşar).
Hamur Çorbasının Sırrı: Beklemek
Bir tencere dolusu hamur çorbası, aslında sabrın metaforudur. Hamurun dinlenmesi gerekir, suyun kaynaması, yoğurdun kesilmeden eklenmesi gerekir.
Tıpkı hayat gibi.
Ali, annesinin yanında otururken düşündü: Belki de hep “hemen olsun” diye acele ettiği için, hiçbir şey tam tadında olmamıştı.
Ama bu çorba… Bu çorba sabırla yapılmıştı. Ve o sabır, her kaşıkta kalbine işliyordu.
“Anne,” dedi sessizce, “sen bu çorbayı bana her zaman mı bu kadar güzel yapardın?”
“Hayır,” dedi Funda Hanım, “senin sevgin arttıkça, tadı da güzelleşti.”
Hamur Çorbası Nedir? Cevabı Basit, Anlamı Derin
Hamur çorbası, bir yemeğin çok ötesindedir. Anadolu’da hastalara şifa, yorgunlara nefes, ayrılanlara barış sebebidir.
Unun suya karıştığı, yoğurdun sıcakla dost olduğu, insanın insanla yeniden bağ kurduğu bir sofradır o.
Ve belki de bu yüzden herkesin hayatında bir “hamur çorbası anısı” vardır.
Kimi annesinin dizinde, kimi babaannesinin mutfağında, kimi de bir sevgilinin ilk denemesinde bulur o tadı.
Son Kaşık: Bir Tarif Değil, Bir Hatırlatma
Hamur çorbası, ne kadar un koyduğunla değil, ne kadar sevgi kattığınla anlam kazanır.
Bir tencereye çocukluğunu, sabrını, affetmeyi koyarsın.
Ve kaynadıkça fark edersin: Bu çorba seni doyurmaz sadece, seni tamir eder.
Senin “hamur çorbası” hikâyen nedir? Belki de bir sofrada, sen de geçmişinle yeniden buluştun. Yorumlarda paylaş; çünkü bazı tarifler, paylaşıldıkça güzelleşir.